Yaşam

Adalet Yürüyüşü’nden Öğrendiklerimiz

Adalet Yürüyüşü’nden Öğrendiklerimiz

Adalet Yürüyüşü’ne Adapazarı’ndan itibaren katıldım. Yürüyüş kortejine; demokrasi aşığı, ülkesini seven, bilinçli ve aydın insanlardan oluşmuş her kesimden insanın katıldığını gördüm.

Adaletsizliği yaşamışların / yaşayanların, hak ve hukuk ihlallerinden muzdarip olanların, adalet konusunda gelecekten kaygı duyanların, adaletin kaybedildiğine inananların; adalet kültürünün toplumda yerleşmesini isteyenlerin ve gelecek nesillere daha adaletli bir dünya bırakmanın sevdası ile yanan on binlerce insanın yanında birlikte yürüdüm.

Bu yürüyüşe katılanların aralarındaki bazı diyalogları ve konuşmaları dinledikçe; basına yansımayan, hiç duymadığımız ve bilmediğimiz değişik bir çok konularda binlerce adaletsizliğin yaşandığını; ve sayısız bir çok insanımızın adalet arayışı ile ömürlerini geçirdiklerini gözlemledim.

Demek ki; gerçekten bu ülkede ciddi bir adalet sorunu var. Bu durumun, bu yürüyüşle birlikte somut olarak ortaya çıktığını ve ülke olarak bu yürüyüşten çok şey öğrenildiğini söylemek gerçekçi olacaktır. Evet, bu ülkede bir adaletsiz düzenin olduğunu biliyorduk ama, bu yürüyüş bildiklerimize ve ezberlerimize çok ama çok şey katmıştır.

Yürüyüşün asil insanları; yol kenarlarından yürüyüşü provoke etmeye çalışanları muhatap almadan, sözlü sataşmalara aldırmadan, onlara da saygı duyarak yürüdüler ve protesto edenlere de gülüp geçtiler, el salladılar. “Bir gün adaletin onlara da lazım olacağı” duygusunu aşılayarak ve hissettirek yollarına devam ettiler.

Yürüyüşte gerçekten büyük bir olgunluk örneği sergilenmiştir. Bu gösterilen olgunluk, elbette ki demokrasinin vazgeçilmez bir kültürüdür. Bu olgunluğu gören saldırgan gruplar ise; yürüyüş süresinde gün geçtikçe kendilerini sorgulamaya ve de demokrasi kültüründen nasiplerini almadıklarını fark ettikçe, utanma duygusu ile kafalarını kuma sokmaya başlamışlardır.

“birlik-beraberliği gören marjinal fesat gözler ise kahrolmuşlardır”

Ayrıca, yürüyüş esnasında; büyük bir dayanışma, yardımlaşma ve yediğini-içtiğini paylaşma asaleti sergilenmiştir. Bu dayanışmayı ve birlik-beraberliği gören marjinal fesat gözler ise kahrolmuşlardır. Bunlara da saygı duymak gerekir, duyulmuştur da.

Nitekim, yürüyüş boyunca bazı noktalarda protestolarla şahin kesilen bu marjinal gruplar, güzergâh boyunca dikkat çekici bir şekilde gittikçe azalmışlardır. Hükûmetden çok, yürüyüşe dönük söylemleriyle 23 gün boyunca şahin kesilen MHP lideri Devlet Bahçeli’nin de, güzergahın son iki günü için parti teşkilatına gönderdiği; “…yürüyüş güzergâhı üzerindeki partimizin bütün ilçe teşkilatlarının ve ülkü ocakları şubelerinin iki gün süreyle kapalı kalması…” şeklindeki talimatları da bunu göstermektedir ki; CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun demokrasiyi bir çok kesime öğrettiği ve içselleştirdiği sonucunu doğurmaktadır.

Yürüyüş kortejinin cesameti ve asaleti nedeniyle yanına bile yaklaşamayan diğer bazı gruplar da, basın üzerinden Adalet Yürüyüşü’nü; “bundan bir şey çıkmaz” tarzında söylemlerle değersizleştirme ve hafife alma gayretleriyle kendilerini toplum önünde küçültmüşlerdir.

Yürümenin bir hak olduğunu ve bunun kimsenin lütfuna bağlı olmadığını, isteyen herkesin ister tek başına; ister grup halinde yürüyüp isteklerini dile getirebileceğini ve bunun da bir toplumsal olgunluk işareti olduğunu herkese anlatmış oldular.

Anadolu insanımız, yasal yürüyüş ve protesto hakkını bu yürüyüşle birlikte daha da içselleştirmiş ve pratikte yaşayarak öğrenmiştir. Yürüyüşe öcü gözüyle bakan kesimler ise bu yürüyüşle birlikte adeta kültürel değişime uğramışlardır. Bu kesimler de, yürümenin bir demokrasi kültürü ve geleneği olduğunu Kemal Kılıçdaroğlu sayesinde öğrenmişlerdir. Çünkü adalet herkese lazım, adaletin kılıcı keskindir, “bugün bana, yarın size” söylemi boşuna söylenmemiştir.

Yürüyüşün emniyetini sağlayan güvenlik güçlerimizin de; halkı hiç sıkmadan, iç içe ve hatta nerede ise kol kola, birlikte bir düzen içerisinde, samimi bir ortamda davranış biçimi göstermeleri; demokrasi erdemliğinin toplumun tüm kesimlerinin hücrelerine nüfuz ettiğini göstermiştir. Kılıçdaroğlu bunu da başarmıştır. Burada, polis ve jandarma teşkilatının görevlilerini, bunları iyi organize ederek yönetenlerini takdir etmek gerekir.

“Yürümek bir sadakatsizlik veya bir hainlik değildir”

Bu bir parti yürüyüşü değildir ve olmamıştır. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürümesi onun bir parti yürüyüşü olduğunu göstermez. Tüm partililerin de bu yürüyüşü desteklemeleri demokrasinin gereği ve ruhudur.

Adalet isteği, her kesimden bugünde olacaktır, yarında olacaktır. Önemli olan günün koşullarına ve ihtiyaçlarına yönelik tedbirlerin zamanında ve etkili yöntemlerle alınmasıdır. İşte bu noktada iktidar partisinin bu yürüyüşten rahatsız olmasına anlam verilememektedir. Hatta bu kesimden de mutlaka adaletsizlikten yakınan, rahatsız olan binlerce insanımız vardır, bunlar da yürümeliydiler. Yürümek bir sadakatsizlik veya bir hainlik değildir. Meclisler, hükûmetler yürümekten sonuç çıkarırlar ve gereğini yaparlar, başarı budur, insanların en doğal demokratik haklarını kullanmalarına karşı karalama kampanyaları yürütmek değildir.

Hak, hukuk ve adalet; toplumun tüm katmanlarının katılımıyla ve talepleriyle şekillenen, insan olmanın getirdiği değerlerle bütünleşen bir sistemdir. Tepeden inme yöntemlerle ve düzenlemelerle adaleti tesis edemezsiniz. Bu nedenle, “adalet arıyorsanız bunun yeri meclistir” söylemi son derece yanlıştır.

“Adalet toplumun tam beklentilerini karşılamıyor, insanlar ciddi adaletsizliklere maruz kalıyor, adalet yok” gibi seslerden iktidar partisinin alınmaması gerekirdi. Çünkü, halkın istediğini, yaşadıkları sıkıntılarını meclis ve nihayeti hükûmet oturup işçiliğini yapmakla mükelleftirler. Diğer bir ifadeyle meclisler; halkın taleplerine kulak verip yerine getirilmesi için işçiliğinin yapıldığı yerlerdir.

Demokratik hak ve istekler aşağıdan yukarıya doğru işler. İşte bunun içindir ki demokratik toplumlarda, hak ararken ve taleplerde bulunurken; kırıp dökmedikçe, saldırmadıkça, terörize etmedikçe, asayiş sorunu yaratmadıkça, gerektiğinde sokaklar çok şey ifade ederler. Demokrasiler; meydanlardan, sokaklardan, sivil toplum örgütlerinden, düşünce kuruluşlarından, üniversitelerden, velhasıl toplumun tüm kesimlerinden geçer, meclisler ise buraların hizmetkârıdır.

Demokrasi kültürü içerisinde, toplumun hak, hukuk ve adalet beklentilerinin neler olduğuna kulak vererek ve toplumun vicdanında olgunlaşan talepler manzumesine mecliste son şekil verilerek halkın istekleri karşılanabilir.

Halkın katılımının olmadığı, sesini duyuramadığı veya duyurulmadığı, her kesimin düşüncelerinin yansıtılmadığı ve ortak aklın oluşturulmadığı bir düzen içerisinden adaletli bir sistem kuramazsınız. Adaletin tesis edilmediği bir ülkede de huzur ve sükûnun bulunması mümkün değildir.

Bu yürüyüş, önümüzdeki süreçte daha çok konuşulacak ve öğrettikleri çok şey tartışılacaktır. Adalet Yürüyüşü, hem ülkemize hem de dünyamıza çok önemli demokrasi dersi vermiştir. Bunu görmezden gelmek, demokrasiyi ve bunun ayrılmaz parçası olan adalet duygusunu yitirenlerden başkaları olamaz.

Ünal Atabay

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu