Ayvalı: “Mevcut nafaka düzenlemesinde değişikliğe ihtiyaç yoktur”
Meltem Ayvalı; "Uygulama hatalarından kaynaklanan bu gibi durumların en aza indirilmesi ise mevzuatta değişiklik yapılması ile değil, yargılama sürecinin işleyişini daha etkin kılacak önlemler alınarak sağlanır. Yoksulluğu ortadan kaldırmak devletin görevidir"
Ayvalı: “Mevcut nafaka düzenlemesinde değişikliğe ihtiyaç yoktur” … Ayvalı; “Nafaka borçlusunun kendisinin ya da nafaka alacaklısının mali durumunda değişiklik olduğunu kanıtlaması halinde yine mahkeme kararıyla azaltılabilir” dedi. detaylar haberimizde…
Ayvalı: “Mevcut nafaka düzenlemesinde değişikliğe ihtiyaç yoktur”
Meltem Ayvalı, Dördüncü Yargı Reformu Paketiyle, yoksulluk nafakasına süre sınırı getirilmesinin planlandığını, bunun kadınların mağduriyetlerini ve toplumsal sıkıntıları artıracağını ifade etti; “Yapılması gereken nafaka süresi ve miktarını azaltmak değil, kadını nafakaya muhtaç olmayacak düzeye getirmektir” dedi. Ayvalı, çözüm olarak şunları dile getirdi: “Yasalardaki eşitliğin bilinçlere de yerleştirilmesi, kız çocuklarının erken evliliklerden korunması ve eğitim imkânlarından eşit oranda yararlandırılması, kadınların meslek edinmelerinin sağlanması, kadın istihdamına ve kadın girişimciliğine yönelik teşviklerin artırılması, kreş imkânlarının sağlanması ve ücretlerde ayrımcılığa gidilmesinin önüne geçilmesi gerekiyor.”
Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Öncü Kadın Genel Başkanı Meltem Ayvalı, Dördüncü Yargı Reformu Paketinde planlanan nafaka düzenlemesine karşı, bugün partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi. Adalet Bakanlığının yoksulluk nafakası için 2 yıl alt, 6 yıl üst sınır öngören bir öneri üzerinde çalıştığını aktaran Ayvalı, “Nafaka düzenlemesi, Cumhuriyet’in getirdiği 94 yıllık medeni hukukun yargısal içtihatlarla kökleşmiş bir kurumudur. Düzenlemede değişikliğe ihtiyaç yoktur.” dedi. Yoksulluk nafakası konusunda yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç olmadığını, mevcut düzenlemenin ülke gerçeklerine ve toplumsal ihtiyaçlara uygun olduğunu, asıl amaç ve çabanın yoksulluğun ve eşitsizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik olması gerektiğini belirtti.
Aile hâkimleri, avukatları, sosyal hizmet uzmanları, demokratik kitle örgütü temsilcileri, kadın örgütü temsilcileri ve nafaka mağdurlarının katılımıyla yaptıkları bir çalıştaydan sonra bu kararı açıkladıklarını kaydeden Ayvalı şu ifadeleri kullandı:
“ŞARTLAR DEĞİŞTİĞİNDE NAFAKA ZATEN DEĞİŞEBİLİYOR”
Medeni Kanun’da yer alan mevcut düzenleme “süresiz nafaka” olarak adlandırılmış olmakla birlikte içeriğine bakıldığında aslında “belirsiz süreli nafaka” olduğu, yani koşullar değişmediği sürece geçerli olabileceği anlaşılmaktadır. Çünkü yoksulluk nafakası, nafaka alacaklısının yeni bir evlilik yapması ile kendiliğinden kalkar. Nafaka alacaklısının bir başkası ile fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi nedeniyle mahkeme tarafından kaldırılabilir. Nafaka borçlusunun kendisinin ya da nafaka alacaklısının mali durumunda değişiklik olduğunu kanıtlaması halinde yine mahkeme kararıyla azaltılabilir. Yargıtay kararları bu açıdan incelendiğinde talebin varlığı ve şartların oluşması halinde nafakanın azaltıldığı ya da kaldırıldığı görülmektedir.
“MEVCUT DÜZENLEME KADIN – ERKEK EŞİTLİĞİ ÜZERİNE KURULUDUR”
Ayvalı, nafaka düzenlemesinin mevcut halinin eşitsizlik içermediğini şöyle anlattı: “Yasada “boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın” nafaka talep hakkı düzenlenmiştir. Cinsiyet ayrımı yoktur. Erkek de kadından nafaka isteyebilmektedir. Bu durumda sorulması beklenen en temel soru kanımızca şudur: Boşanma yüzünden neden kadın yoksullaşmaktadır? Neden ağırlıklı olarak kadın eş nafaka almaktadır? Çünkü kadın ekonomik olarak güçsüz bırakılmaktadır.
“İşte tam da bu nedenle; yoksulluk nafakası ihtiyacının toplumsal yapımızdan kaynaklandığı unutulmamalı, özellikle kadının çalıştırılmaması nedeniyle boşanma sonucunda ortada kalabildiği gerçeğinden kopulmamalıdır. Çoğu evde, çocuk ve yaşlı bakımı ile diğer ev içi hizmetlerin yalnızca kadının sorumluluğu olarak görülmesi nedeniyle kadın kamusal alanda yeterince yer alamamaktadır. Eğitim imkânlarından eşit biçimde faydalanamayan, erken yaşta evlendirilen ve daha birçok nedenle çalışma yaşamında varlık gösteremeyen binlerce kadın ekonomik bağımsızlığa sahip olamamaktadır. Nafaka alacaklısının daha ziyade kadın olması, bu toplumsal gerçekliğe dayanmaktadır.”
AİLE HÂKİMİNİN TAKDİR YETKİSİNİ KULLANMASI
Ayvalı, hâkimlerin konuyla ilgili takdir yetkilerinin nasıl kullandığına ve bunun önemine ilişkin şu tespitleri yaptı: “Mevcut uygulamada, nafaka miktarı mahkeme tarafından Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesi gereği hakkaniyet ilkesine uygun olarak belirlenir. Nafaka miktarı belirlenirken nafaka talep eden eşin ihtiyaçları kadar, diğer eşin mali gücü de dikkate alınır. Hâkimin takdir yetkisinin sübjektif olarak kullanıldığı iddiası doğru değildir. Tarafların ekonomik ve sosyal durum araştırmaları her dosyada mutlaka yapılmakta, kusurları değerlendirilmekte ve dosya kapsamında yapılan incelemeler ışığında hâkim takdir yetkisini kullanmaktadır.”
Ayvalı, şöyle devam etti: “Üst mahkemelere itiraz hakkı bulunduğundan, takdir yetkisinin kullanılmasında yapılan bir hata varsa yine yargı içinde çözülebilmektedir. Diğer yandan uygulamada yaşanan aksaklıkların Aile Mahkemelerinin iş yükünü azaltacak önlemler, meslek içi eğitimler gibi yöntemlerle en aza indirilmesi mümkündür. Hâkimin takdir yetkisinin kaldırılması ve nafakanın süre ile sınırlanması halinde, haksızlıklara ve büyük mağduriyetlere neden olunacak, her olayın kendine özgü durumu incelenemeyecektir.”
“NAFAKA BİR CEZA OLARAK TANIMLANAMAZ”
Nafakanın, toplumsal değerlere uygunluğunun altını çizen Ayvalı, “Yoksulluk kadının taşıyacağı bir marifet olmadığına göre, nafaka ödeme zorunluluğu da bir ceza olarak değerlendirilemez. Yargıtay kararlarında ifade bulduğu gibi, evlilik birliğinde eşler arasında geçerli olan dayanışma ve yardımlaşma yükümlülüğünün, evlilik birliğinin sona ermesinden sonra da kısmen devamı niteliğinde olan yoksulluk nafakasının özünde, ahlaki değerler ve sosyal dayanışma düşüncesi yer almaktadır. İnsanlar bir ömür boyu süreceği inancı ile evlenirler. Evliliğin sona ermesinde daha ağır kusurlu olan tarafın, yasanın aradığı diğer koşullar da varsa nafaka borcu altına girmesi hukuka uygun bir sonuçtur. Bu nedenle nafaka borçlusunun nafaka mağduru olarak kabulü doğru değildir.” dedi.
“GENELLEMECİ YAKLAŞIMIN YANLIŞLIĞI”
Ayvalı, nafakanın yarattığı mağduriyetleri istisna olarak nitelendirerek şunları söyledi: “Nafaka tartışmalarında dile getirilenlerin bir kısmı bireysel olarak yaşanan bazı mağduriyetleri ifade ediyor olsa dahi genel gerçeklikten oldukça uzak görünmektedir. İstisnai durumlara bakarak geneli etkileyecek değişiklikler yapmak yeni sorunlar doğurur. Uygulama hatalarından kaynaklanan bu gibi durumların en aza indirilmesi ise mevzuatta değişiklik yapılması ile değil, yargılama sürecinin işleyişini daha etkin kılacak önlemler alınarak sağlanır. Yoksulluğu ortadan kaldırmak devletin görevidir. Ancak yoksulluk nafakasını ödemek, bazı kesimlerin önerdiği gibi devletin sorumluluğu olarak kabul edilemez.”
“NAFAKA MİKTARLARI YÜKSEK DEĞİLDİR”
Nafakaların yüksek olduğuyla ilgili iddialara yanıt veren Ayvalı, şu ifadeleri kullandı: “Tanınmış bazı isimlerin ödediği uçuk miktarlar ya da istisnai bazı örnekler üzerinden yapılan genellemeler kamuoyunu yanlış yönlendirmektedir. Genele bakıldığında hükmedilen nafaka miktarları çoğu zaman kadınların hayatını idame ettirmesi için yeterli olamamaktadır. Kadının zenginleşmesine yol açma ihtimali de yoktur. Adalet Bakanlığından beklentimiz; miktarı başta olmak üzere nafaka ile ilgili istatistikleri hazırlaması ve milletimizle paylaşmasıdır.”
Ayvalı, “Kadınlar hükmedilen nafakayı almakta oldukça zorlanmaktadırlar. Evlilik içinde şiddet görmüş olan kadın şiddetin devamından korkarak nafakayı icraya koymaktan çekinebilmektedir. Nafaka alacaklısı birçok kadın ise, alacağına ulaşabilmek için 2-3 ayda bir şikâyet yoluna başvurmak zorunda kalmaktadır.” diye konuştu.
“NAFAKANIN SINIRLANDIRILMASI SAKINCALIDIR”
Nafakanın “kadınlara sağlanmış haksız bir ayrıcalık” veya “kadınları boşanmaya özendiren bir durum” gibi göstermenin yanlışlığına dikkat çeken Ayvalı; sözlerini şöyle sürdürdü: “Nafaka alan tarafın genellikle kadın olmasının nedeni kadınların bağımsız tercihleri değildir. Ülkemizde kadının eğitim durumu ve ekonomik durumudur.
“Bugün artık yasal bir engel kalmadığı halde birçok kadının çalışması hala kocasının iznine tabidir. Evde geleneksel işbölümünün değişmemesi ve ev işleri ile çocuk bakımının tamamen kadının sorumluluğu olarak kabul edilmeye devam etmesi de doğal olarak kadının çalışmasını engelleyicidir. Yıllarca ev dışında çalışma hayatı olmayan kadınlar boşanma durumuna geldiklerinde aranan iş deneyimine sahip olamadıkları için iş bulup çalışma imkânından yoksun kalabilmektedir. Kadın çoğu zaman zor iş bulmakta, iş hukuku anlamında kadının çalışması için gerekli olan kreş, emzirme izni, doğum izni gibi müessesseler de fiilen etkin olarak uygulanmamaktadır.”
VATAN PARTİSİ’NİN ÇÖZÜM ÖNERİSİ
Ayvalı, bu sorun karşısında Öncü Kadın’ın hayata geçirilmesini önerdiği yapısal dönüşümü şöyle açıkladı; “Yapılması gereken nafaka süresi ve miktarını azaltmak değildir. Toplumun yarısı olan kadınların boşanma halinde toplumun diğer yarısı olan erkeklere maddi olarak “külfet” olmamasının yolu kadını güçlendirmekten geçmektedir. Önemli olan, nafakaya muhtaç olmamaları için kadınların üretime ve çalışma hayata katılımının önündeki engelleri kaldırmaktır.
“Bu ise yasalardaki eşitliğin bilinçlere de her anlamda yerleştirilmesi; kız çocuklarının erken evliliklerden korunması ve eğitim imkânlarından eşit oranda yararlandırılması; bu imkânlardan yararlanamamış kadınlarımızın kurslar ve benzeri yollarla meslek edinmelerinin sağlanması; kadın istihdamına ve kadın girişimciliğine yönelik teşviklerin artırılması, çalışma saatleri ile uyumlu, ücretsiz ve erişilebilir kreş imkânının sağlanması; kadın çalışanların ücretlerinde ayrımcılığa gidilmesinin önüne geçilmesi gibi yapısal çalışmalarla mümkündür. Kadın güçlenirse aile güçlenir, kadın güçlenirse toplum güçlenir.”